Yazdıklarınız gerçek mi? En Çok Sorulan Soruya Cevap?
Siz Akif misiniz? Yoksa Akif mi siz siniz? Ya da “Biz” mi Akif’iz?
SIRLAR MEZARLIĞI, EVLİYALAR KONSEYİ, GAYBIN ELÇİSİ, ŞEHRAYİN SON ANKA ve AFRAZE MATRIX’i
Matrix olmanın yolu tasavvuftan geçer…
Bu kitaplardaki zaman ötesi yolculuklara kendinizle çıkıyorsunuz… Akif de sizsiniz Afraze de sizsiniz…
Bu konuya nasıl başlayacağımı bilmiyorum. En çok zorlandığımız sorulardan bir tanesi de bu tarz sorulardı. İlk kitaptan başlayan ve kendi MATRİX’imizi yani Manevi alemi içine alan çok kapsamlı bir soruydu aslında. Siz Kimsiniz? Veya Akif Kim?
Gerçekten bir zaman yolcusu mu? Bir Hayal mi? Ya da Düş ile Gerçek arasında kalan çok hassas bir nokta mı? Yani kitaplarınızdaki yazılanlar gerçek mi?
Çok Soruldu, Çok Merak Edildi…
GERÇEK NEDİR O ZAMAN?
Bismillahirrahmanirrahim
“Ve bu dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muhakkak ki ahiret yurdu, elbette o gerçek hayattır. Keşke bilselerdi.” Süret-ül Ankebut: 64
Kendini tanımak yolculuğunda böylesi derin eserleri görmezden gelmememiz düşüncesindeyim. Hangi ruhsal ya da fiziksel durumda olursanız olun, emin olacağınız bir gerçek var ki tasavvuf deryasına girdiğinizde, bedenen, ruhen ve zihnen tamamen şifalanacak, güçlenecek yepyeni bir kimliğe
kavuşacaksınız.
Şimdi biz, Gerçeği nasıl tanımlarız ona bakmamız lazım. Eğer ki, hissedebildiğimiz, koklayıp, tadıp, dokunabildiğimiz, görebildiğimiz şeylerden söz ediyorsak “gerçek”, beyne iletilen elektrik sinyallerinin yorumlanmasıdır aslında. Yani gerçek, algıladığımız kadar mı acaba?
Yolu bilmekle, yolda gitmek arasında bir fark vardır her zaman.
Şimdi soralım kendimize; “Hiç gerçek olduğunu sandığımız bir rüya gördük mü? Ya o uykudan hiç uyanmasaydık rüya olduğunu nasıl anlayacaktık? Ya da, aynanın karşısına geçtiğimizde, aynadaki bizim gibi aynı bir “ben” gerçeği ile karşı karşıya geliriz. Acaba, o karşı taraftaki yani aynanın diğer yüzündeki, ben dediğimiz kişi ya da yansımamız dediğimiz kişi öteki taraftaki kişi de, bizi bir yansıma olarak görüyorsa biz buna nasıl bir cevap verebiliriz! Şimdi, gerçek o mu yoksa biz miyiz? Gerçeğin kendimiz olduğunu nasıl ispatlayabiliriz? Siz aynayı kırdığınız da karşı taraftaki öteki sizde aynayı kırıyor! Siz aynayı attığınız da karşı tarafta ki kişi de aynayı atıyor? Hangisi gerçek O’mu yoksa biz mi?
İşte Bu MATRİX tir. Gerçek dediğimiz şey, duyularımızın ötesinde de var olan bir şeydir. Biz beş duyunun içinde hapis olmuş varlıklarız, yani alfabenin dışına çıkamıyoruz. Oysa alfabenin dışında da başka hayatlar var. Gerçek dediğimiz her neyse ve hep onun arayışında olan Akif aslında yaşamın ta kendisidir. Yani bizim MATRİX’imizdir.
İşte Bu noktada TASAVVUF devreye giriyor, bizi o alfabenin dışına çıkaracak Mürşid-i Kamiller devreye giriyor.
Biz yalnızca size kapıyı gösterebiliriz ama kapıdan kendiniz geçmek zorundasınız.
Çinli bir bilge rüyasında kelebek olduğunu görür, ama uyandıktan sonra rüyasında kelebek olan bir adam mı, yoksa kendini adam olarak düşleyen bir kelebek mi olduğundan emin olamaz.
Mevlana KS Aziz Hazretleri ne güzel buyurmuş; “Güzel bakarsan güzel görürsün, Ne arıyorsan sen o sun.” İşte bu, MATRİX’tir…
Matrix filminden bir sahne aktaracağım bizim ne dediğimiz, daha iyi anlaşılsın diye inşaALLAH.
“Ne yazik ki, kimseye Matrix’in ne olduğu anlatılamaz. Kendin görmelisin. Bu, son firsatın. Buradan sonra dönüş yok.
1- Mavi hapi alırsan hikaye biter. Yatağında uyanır ve istediğin şeye inanırsın.
2- Kırmızı hapı alırsan Mucize Ülkesi’nde kalırsın ve sana tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu gösteririm.
Unutma… Sana gerçeği öneriyorum. O kadar.
Cevap, oralarda bir yerde. O da, seni arıyor. Ve eğer çok istersen, seni bulacaktır.
Hiç gerçek olduğuna inandığın bir rüya gördün mü Neo? Ya o rüyadan uyanamazsan? Düşler dünyası ile gerçek dünya arasındaki farkı nasıl anlayacaktın?”
Doğruluk, Musa aleyhisselam’ın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar.
“ Damladan vazgeç, Okyanus ol ”
Yola rehbersiz çıkan, iki günlük yolu yüz yılda alır, demiş büyüklerimiz…
SIRLAR MEZARLIĞI:
Akif, önce kendini sorguluyor, bulunduğu âlemin farkında değil. Aşık Dede onun uyanmasını ve gerçeği görmesini sağlıyor.
EVLİYALAR KONSEYİ:
Tasavvuftaki aşk denilen ikinci aşamada Akif kendini araştırıyor. Sonra
Tasavvuftaki ‘rehber’, yani Aşık Dede ile manevi alemlere yapılan yolculuklarda ki, sır perdelerinin ardındaki, neden, niçin ve nasılın ardındaki hakikatlerini ve hikmetleri çözmeye çalışır…
GAYBIN ELÇİSİ:
Artık, Akif’te esma aşaması gerçekleşiyor ve yola, Mücahit Hoca adında bir Mübarek ile bir başka âlemlere, bilinmeyenlere, bizim gerçek dediğimiz dünya ile beş duyumuzun ötesine açılan kapılardan geçiş yaparak başka gerçeklerle yüzleşiyor.
ŞEHRAYİN SON ANKA:
Akif bura da son noktaya ulaşıyor gibi olsa da aslında, şimdiye kadar aradığı hep kendisinin olduğunu anlıyor. Yani Kaf dağı’nın ardında ki kendini, Nil’in ve Babil’in ötelerinde buluyor.
AFRAZE:
Kimsenin beklemediği birşey olur… Akif bu sefer, başka bir boyutta yaşadığı hayatın MATRİX’ini okurlarına sunuyor… Yani kendi benliğinden sıyrılmıştır artık. .. Ama arayışı hala bitmemiştir. O da biliyor ki vardığı sandığı nokta, aslında Okyanustan ancak bir katreydi…
Matrix nedir sorduğumuzda, aslında gerçek nedir? Gerçek, gerçek midir? Gerçek Hangisidir veya gerçek nerededir? Sorusunu sorarız.
Matrix: Çok boyutlu ortam, rahim, Alem, iz, gölge,dünya hayatının hayal olduğu, gerçek dediğimiz şeyin aslında ahret hayatı olduğu, misal alemi, oyun, anaç, seçilmiş, düş ile gerçek, rüya, şekil veren yön veren, beş duyunun ötesi, altıncı his, dış dünya, maddenin mahiyeti, fanus, sanal gerçeklik, algı, ruhun algıları, tasavvuf, ruhun terbiyesi… Ve bunlar gibi birçok manaya gelir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; “Burada Ben’nin, Biz olma yolundaki savaşında, aşılması gereken vadilerden, uçurumlardan, dehlizlerden, geçişin amansız bir savaşıdır. O’na ulaşmanın yollarını arayan “Biz” bir rehber olunmadan, yolu bilen birisi olmadan, O’na ulaşmanın imkansız olduğunu ve yine insanın en büyük düşmanının kendisi olduğunu fark ediyor…”
Bismillahirrahmanirrahim
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu, takva sahipleri için elbette daha hayırlıdır. Hâlâ akıl etmez misiniz?” Süret-ül Enam: 32
Selam Ve Duayla…