KARINCA VADİSİNDE CİNLERİN BİNEK OLARAK KULLANDIĞI KANATLI BİLGE KARINCA VE HAZRETİ SÜLEYMAN ALEYHİSSELAM!
Hazreti Süleyman aleyhisselam Tâif vadilerinden Sedir vadisini geçip karınca vadisine geldi. Bu vadinin karıncalarının sinek gibi kanatları vardı ve cinler onları binek olarak kullanırlardı.
Dişi bir karınca şöyle seslenmişti:
“Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Hazreti Süleyman aleyhisselam ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler.”
Rüzgâr, Cenabı ALLAH’ın izniyle karıncanın bu sözünü 3 mil’den (4Km 828m.) uzaktan Hazreti Süleyman aleyhisselam’a ulaştırdı.
Karıncanın Hazreti Süleyman aleyhisselam’a öğüdü:
Rivayet edildiğine göre Hazreti Süleyman aleyhisselâm karıncaya:
“Ey karınca, niçin karıncaları yola çıkarmaktan sakındırdın? Benim zulmedeceğimden mi korktun? Benim adaletli bir peygamber olduğumu bilmiyor musun? Niçin onlara, Süleyman ve ordusu sizi ezmesinler dedin? diye sorunca, karınca:
“Onlara, farkına varmadan… “ dediğimi işitmedin mi ya Süleyman aleyhisselam?
Bununla birlikte ben, nefislerin değil, kalplerin kırılmasını kastettim. Onların sana verilen saltanatı temenni etmelerinden ve sana ve saltanatına bakarak bir sarhoşluk içine girip, ALLAH için yaptıkları tesbihattan ve zikirden uzak kalmalarından korktum dedi.
Bunun üzerine Hazreti Süleyman aleyhisselam, karıncaya:
“Ey bilge karıca, bana bir öğüt ver!” dedi.
Bilge Karınca dedi ki:
“Ya Süleyman aleyhisselam, rahmetli baban Hazreti Davud aleyhisselama niçin Davut dendiğini biliyor musun? diye sordu.
Hazreti Süleyman aleyhisselam:
“Hayır, bilmiyorum, ey bilge karınca” dedi.
Bilge Karınca:
“O, kalbinin yarasını zikirle tedavi ettiği için kendisine ‘Davud’ ismi verildi dedi ve ardından, Sana niçin ‘Süleyman’ dendiğini biliyor musun? diye sordu:
Hazreti Süleyman aleyhisselam:
“Hayır, bilmiyorum” dedi.
Bilge Karınca:
“Sen kalbi selim (temiz ve pak) biri olduğun için sana Süleyman denildi. Kalbin temiz olduğu için, sana verilen mülke ve saltanata meyletmedin; senin manevi derecelerde babana katılman haktır” dedi. Sonra, Bilge Karınca bir daha sordu:
“Cenabı ALLAH’ın rüzgârı senin emrine niçin verdiğini biliyor musun?” diye sordu.
Hazreti Süleyman aleyhisselam:
“Hayır, bilmiyorum ey bilge karınca” dedi.
Bilge Karınca:
“Cenabı ALLAH sana, bütün dünyanın bir rüzgârdan ibaret olduğunu bildirdi” dedi.
Ayet-i Kerime’nin devamında:
“Süleyman, onun bu sözüne hayret ederek tebessümle güldü.” Neml:19
Yani, Hazreti Süleyman aleyhisselam karıncanın diğer karıncaları sakındırmasına, onların faydalarına olan şeye yönlendirmesine ve karıncalara nasihat etmesine hayret ederek, bir de kendi adaletinin ortaya çıkmasına sevinerek tebessümle güldü. Peygamberlerin aleyhisselam gülmesi, tebessüm şeklindedir. Onlar, sesli ve kahkaha ile gülmezler.
Daha sonra Hazreti Süleyman aleyhisselam şöyle dua etti:
“Ey Rabbim! Bana verdiğin saltanat, peygamberlik ve ilim nimetine ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve kalan ömrümde razı olacağın Salih ameller işlemeye beni muvaffak eyle; bana hep bunları yapmayı ilham et.”
Daha sonra, Hazreti Süleyman aleyhisselam bir çiftçinin üzerinden havda geçerken, çiftçi kendi kendine söyleniyordu:
“Sübhanallah, gerçekten Davud ailesine büyük bir saltanat verilmiştir” dedi.
Hazreti Süleyman aleyhisselam’a, Cenabı ALLAH’ın izniyle rüzgâr bu sözü işittirdi. Hazreti Süleyman aleyhisselam çiftçinin tarafına yöneldi ve yanına indi. Ona:
“ Ey ALLAH’ın kulu, senin söylediğin sözü işittim; sana şunu söylemeye geldim: Güç yetiremeyeceğin bir şeyi temenni etme. Şunu bil ki Cenabı ALLAH’ın, senden kabul edeceği bir tesbihat, bir zikir (Sübhânallah veya benzeri bir zikir), Davud ve ailesine verilen bunca saltanattan senin için daha hayırlıdır azizim…” dedi.
“Sübhanallah…”
Selam ve duayla…